“İç dünyası zengin insan tamamen yalnızken, kendi düşünceleriyle ve hayalleriyle eşsiz bir eğlence bulur; öte yandan, ruhsuz biri sürekli dernekten derneğe, oyundan oyuna, yolculuktan yolculuğa ve şenlikten şenliğe koşsa bile, can sıkıntısından kurtulamaz. İyi, ılımlı, yumuşak bir karakter kısıtlı koşullarda hoşnut olabilir; öte yandan, hırslı, kıskanç ve kötü biri tüm zenginliğine karşın hoşnut değildir. Ama ancak, sürekli sıradışı, zihinsel açıdan olağanüstü bir bireyselliğin tadına varan bir kimse için, genel olarak ulaşılmaya çalışılan hazlar bütünüyle gereksizdirler, hatta sadece rahatsızlık verici ve usandırıcıdırlar.
Bu yüzden Horatius der ki:
Fildişi, mermer, Etrüsk heykelcikleri, resimler,
Gümüş eşyalar ve urbalar, Gaetulya moruyla boyanmış,
Çoğu mahrumdur bunlardan, ve kimileri de hiç aramaz bunları.Sokrates, satılmak için sergilenen lüks mallara bakarak, “Gereksinmediğim ne çok şey var” demişti.
Buna göre, yaşamamızın mutluluğu açısından en birincisi ve önemlisi ne olduğumuzdur, kişiliğimizdir – daha kalıcı, her koşulda etkili olduğu için bile bu böyledir; ama ayrıca, öteki iki maddedeki mülkler gibi yazgıya bağlı değildir ve bizden koparılamaz.”
Schopenhauer, ölümlülerin yazgılarındaki farkların üç temel belirlenimden kaynaklandığını belirtiyor. Bunlar:
(1) Bir kimsenin ne olduğu, yani, en geniş anlamda, kişiliği… Ahlaki karakteri, zeka ve yetiştirilme tarzını içeriyor.
Diğer ikisine, yukarıda “öteki iki madde” olarak atıfta bulunuyor. Bunları:
(2) Bir kimsenin neye sahip olduğu (her anlamda mal, mülk) ve
(3) Bir kimsenin neyi temsil ettiği (başkalarının nazarında nasıl görüldüğü, saygınlık, rütbe, şan) olarak sayıyor.
Kaynak: Arthur Schopenhauer, Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar, s. 7-8
Avukat, yazılım geliştirici. Amerika’da yaşıyor.