Görüldü görüldü, bu topraklarda da görüldü, yaklaşık yarım bin yıl önce bile vardılar. Hatta padişaha bile itiraz edebiliyor ve kendilerini dinletebiliyorlardı. Bugün kulağa fantastik gelebilir ama bir örneğinden bahsedeceğim.
Aşağıda okuyacağınız iki paragraflık kısa alıntıda, İstanbul’un ilk kadısının (yargıcının) adını, Fatih’in gazabını, İstanbul’da, günümüzden yaklaşık 550 sene önce, dalkavuk olmayan ulemanın (bilim insanlarının) bulunduğunu, bu ulemanın Fatih’in bir alime uyguladığı cezaya karşı sesini yükseltebildiğini, padişahı yanlıştan dönmeye çağırabildiğini, Fatih’in ulemanın arzusuna saygı gösterdiğini, yine bu zamanlarda birileri tarafından bir alime ne sebeple “deli” denilebildiğini ve alimin öğrencisinin, Padişaha yakın, muteber bir makamı bırakarak hocasına sürgününde yoldaşlık edebildiğini bulacaksınız (noktalamaya ve imlaya dokunulmamıştır).
“Fatih zamanının matematikçilerinden biri de Istanbul’un ilk kadısı Hızır Beyin oğlu Yusuf Sinan Paşadır. Bizde daha ziyade Tazarruat’ı ile meşhur olan Sinan Paşa’nın gençliği dikkate değer bir çeşit şüpheci felsefî düşüncelerle geçmiş ve ailesi tarafından kendisine deli gözüyle bakıldığı olmuştur. Ali Kuşçu’nun Istanbul’a gelmesinin peşinden, onun dersleriyle kendi öğrencilerinden Molla Lütfi (Sarı Lütfi) aracılığıyle, temase gelmiş, yani Ali Kuşçu’nun derslerine devam eden Sarı Lütfi bu derslerden öğrendiklerini hocasına aktarmış, hocası Sinan Paşa da, bu bilgilerle, meşhur Çağminî astronomi risalesine bir şerh yazmıştır (Escurial Kütüphanesi, 954).
Sinan Paşa, 881 yılında, padişahın gazabına uğrayarak, hapse atılmışsa da, zamanının dalkavuk olmayan uleması bu harekete şiddetle isyan ederek, Sinan Paşa hapisten çıkarılmazsa, kendi eserlerini yaktıktan sonra memleketi terk edeceklerini Fatih’e bildirmeleri üzerine paşa hapishaneden çıkarılmış, fakat ulemanın hiddeti yatışınca Sivrihisar’a kadılık ve müderrislikle gönderilmiş ve İznik’e vardığında arkadan yetişen bir hekimin, paşanın şüpheci düşüncelerini bahane ederek, kendisini deli gibi nezaret altına almaya kalkışmasına rağmen bu beladan da kurtularak, Sivrihisar’a varmıştır. Bu sürgünlüğünde kendisine öğrencisi Molla Lütfi, Fatih’in hafız-ı kütüplüğünü bırakarak yoldaşlık etmiş ve Beyazıt II. devrine kadar Sivrihisar’da kalmıştır.”
A. Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul 1970, s. 42-43.
—
Not: Bu yazı yazılırken özgür olmayan hiçbir yazılım kullanılmamıştır. İşletim sistemi: debian, tarayıcı: Firefox.
Avukat, yazılım geliştirici. Amerika’da yaşıyor.